YouTube tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan ‘’Video İzlemenin Geleceği’’ isimli raporda pandemi nedeniyle hepimizin davranışlarında ve kültüründe görülen değişiklikler ele alındı.
YouTube analistlerinin yapmış olduğu çalışmaların temelinde pandemi sonrası trendleri belirleyen unsurların nedenleri araştırıldı. Araştırmanın sonuçları oldukça ilginç; videolar hayatımızın vazgeçilmez birer parçası haline gelecek. Bulgulara göre; insanların dünya ile bağ kurma ve sosyalleşme ihtiyaçlarının bir sonucu olarak canlı ve eş zamanlı video izleme etkinlikleri kullanıcıların bir topluluğun parçası gibi hissetmesini sağlıyor.
İstatistiklere göre; Türkiye’deki kullanıcıların %80’i son 12 ayda online video içerikler yayınladı. Bireysel ya da toplu halde video izlemek kullanıcılardaki yakınlık duygusunu artırdığı gibi diğer insanlarla duygusal bağ kurma ihtiyaçlarını da karşılıyor.
Geçtiğimiz yıldan bu yana pandeminin etkisiyle evlere kapanan insanların %92’si YouTube üzerinden yayınlanan canlı etkinlikleri izledi. Müzisyenlerden, performans sanatçılarına, sosyal medya fenomenlerinden uzay şirketlerine kadar pek çok kanalın yayınları büyük bir ilgi gördü. Türkiye’deki kullanıcıların %64’ü ayda en az bir kez gerçek dünyada asla katılamayacakları bir etkinliği online olarak izlediğini belirtiyor.
Araştırmalar gösteriyor ki; Toplumsal ve özel yaşam arasındaki sınırlar ortadan kalktıkça, kullanıcılar kendileriyle alakalı video içeriklerini izlemeyi tercih ediyor. Bunu fark eden içerik üreticileri de insanların sevdikleri içerikleri üretmeye devam ediyor.
Sosyal etkileşimin gündelik gerçeklikten koptuğu 2 yıllık pandemi süresinde, video izleme alışkanlıklarının temelini sarsacak yeni bir kavram ortaya çıktı.
RASTLANTISALLIK
Bir radyoda ya da TV kanalında denk geldiğimiz şarkı ya da filmler, o ana özgü kalan bir ortaklık hissi yaratıyor. Karşı konulamayan bu cazibenin kaynağı da 90’lar ya da öncesi jenerasyonların bilgi ve içeriğe ulaşmadaki zorluklarını anımsattığından, bu durum hem retrospektif bir hatırat hem de kolektif bilinç oluşturuyor.
Pandemiyle birlikte evlere kapanan insanların yaşadığı özgüven kaybının kökeninde yatan sorumluluk almama ve hayatın getirileri karşısında sürprizlerin her zaman kontrollü bir şekilde özümsenememesi kolektif katılım gerektiren ve rastlantısal gelişen içerik bombardımanıyla birlikte, kullanıcıların bu sorumluluk alamama korkusunu teslimiyete çevirdi. İçeriklerin karar vericisi konumunda olmayan insanlar da etkileşimi yaratan kişilerin içeriklerine teslim oldular.
İnsanlar artık milyonlarca video içeriğin arasından daha önce izlemedikleri bir videoyu açıp izlemektense sonunu bildiği (garanti) içerikler izlemeyi tercih ediyorlar. İçerik bazında olmasa bile içeriği üreten kişi bazında katılımcılar, üreticilerin önceki içeriklerinden hareketle onları ”güvenli liman” olarak görüyorlar. Bunun neticesi olarak, içeriğin kendisi değil içerik üreticisinin imajı doğrudan ön plana çıkıyor. Multiplatform kullanan içerik üreticilerinin yarattıkları imajlar bu nedenle çok önemli. Marshall Mcluhan‘ın ”medium is the message” teorisindeki gibi nasıl taşıyıcı ortam mesajın kendisiyse, içerik üreticisi de yarattığı personanın beklentilerini karşılayacak içerikler üretmek zorunda kalıyor ya da trend bize gösteriyor ki kalmalı. Yeniliklerin kolay kolay kabul edilip özümsenemediği bugünlerde garanti içerikler içerik üreticilerinin yarattığı imajlarla bu sebepten ötürü uyumlu olmak zorunda!
İçerik üreticilerinin kabul gören ve en çok izlenen ”garanti” içeriklerini sürdürmesi ve hatta o minvalde geliştirmeler yapması katılımcıların da kendilerini içerik bazında güvende hissetmelerine ve topluluk halinde bir güruhun takipçisi olma duygusuna teslim olmalarını sağlıyor. İçerik üreticilerinin de yaratması gereken imaj, kendi nitelikleri nispetince mevcut kitlelerini ellerinde tutmak ve o kitleyi özel olduklarına inandırmak olmalıdır.